|
||
İktidarı mı Yoksa Fabrikayı mı Ele Geçirmeli? (“Prendere la Fabbrica o prendere il Potere?”, Il Soviet, n.7, febbraio 1920 |
Ligurya’da son birkaç günkü işçi sınıfı hareketlerinde, bir süredir sık sık tekrarlanan ve emekçi kitleler arasında yeni bir bilinç düzeyinin belirtisi olarak incelenmeyi hak eden bir olgunun bir başka örneği daha görüldü
İşçiler, işlerini terk etmek yerine, deyim yerindeyse, fabrikalarını ele geçirip kendi çıkarları için, ya da daha doğrusu üst düzey yöneticiler fabrikada bulunmadan işletmeye çalıştılar. Her şeyden önce, bu, işçilerin, özellikle belirli koşullar altında, grevin her zaman kullanılacak en iyi silah olmadığının tamamen farkında olduklarını gösterir
Ekonomik grevin faydası, işçinin kendisine de verdiği anlık zarar yoluyla, sanayici kapitaliste ait olan ürünün çıkmasını engellemek amacıyla iş bırakmada ifadesini bulan, bir savunma silahı olmasıdır
Kapitalist ekonomide, rekabetin ve fiyat kırmanın üretimin kendisinde sürekli bir artışı zorunlu kıldığı normal koşullar altında durum budur. Bugün ise, sanayinin vurguncuları, özellikle de mühendislik endüstrisi, asgari çabayla muazzam kârlar elde edebildikleri istisnai bir dönemden geçiyorlar. Savaş sırasında Devlet bunlara hammadde ve kömür sağlamış ve aynı zamanda tek ve güvenilir alıcı olarak hareket etmiştir. Dahası, fabrikaları militarize ederek, devlet emekçi kitlelere sıkı bir disiplin dayatma işini bizzat üstlenmiştir. Dolgun bir kâr için bundan daha uygun koşullar olabilir miydi? Ama artık bu insanlar, kömür ve hammadde kıtlığından, piyasanın istikrarsızlığından ve çalışan kitlelerin kırılganlığından kaynaklanan tüm zorluklarla başa çıkmaya istekli değiller. Özellikle de savaş öncesi seviyelere denk ve hatta altındaki mütevazı kârları kabullenmeye hiç niyetli değiller
Bu nedenle patronlar grevlerden korkmuyorlar. Gerçekten de işçilerin
taleplerinin saçma ve doyumsuz olduğuna dair kimi karşı argümanlar sunsalar da
grevleri gerçekten de memnuniyetle karşılıyorlar.
İşçiler bunu görmekte ve grev yerine fabrikayı ele geçirip çalıştıran
eylemleriyle, çalışmaya karşı olmadıklarımı ama patronların onlara söylediği
şekilde çalışmak istemediklerini açıkça ortaya koymaktadır. Artık sömürülmek ve
patronların yararına çalışmak istemiyorlar; kendi çıkarları için, yani yalnızca
işgücünün çıkarları için çalışmak istiyorlar.
Her geçen gün daha açık bir şekilde ortaya çıkan bu yeni bilinç en yüksek saygı ve takdirle ele alınmalıdır; öte yandan, bunun boş yanılsamalarla saptırılmasını da istemeyiz.Fabrika konseylerinin işlevinini, varoldukları yerlerde işyerinin yönetimini devralmak ve işi sürdürmek olduğuna dair bir kanı oluşmuş durumda.
Emekçi kitlelerin, fabrikaları ele geçirmek ve kapitalistlerden kurtulmak için yapmaları gereken tek şeyin konseyler kurmak olduğuna inanmalarını istemiyoruz. Bu gerçekten tehlikeli bir yanılsamadır. Fabrikalar, işçi sınıfı tarafından –ve yalnızca içinde istihdam edilen, çok zayıf ve komünist olmayan işgücü tarafından değil– ancak işçi sınıfı bir bütün olarak siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra fethedilecektir. Bu yapılmadığı takdirde, Kraliyet Muhafızları, askeri polis gibi burjuvazinin emrinde olan güç ve baskı mekanizması olarak siyasi iktidar aygıtı tüm bu yanılsamaların yanlışlığını kaba kuvvetiyle ispatlayacaktır
Emekçi kitleleri her gün yoran bu sürekli ve boşuna hamlelerin tümü, doğrudan düşman burjuvazinin kalbini hedef alan büyük, kapsamlı bir yükselişe kanalize edilmeli, birleştirilmeli ve örgütlenmelidir
Bu işlev ancak ve ancak, şu anda tüm faaliyetlerini emekçi kitleleri, başka yollarla ele geçirmeye çalıştıkları fabrikaya çok daha doğrudan sahip olmalarını sağlayacak tek yol olan bu büyük siyasi eylemin gerekliliği konusunda giderek daha fazla bilinçlendirmeye yöneltmekten başka bir görevi olmayan ve olması gereken bir komünist parti tarafından yerine getirilebilir